Daha minicik bir bebekken başlayan öğrenme serüvenimiz her şeyi merak ederek şekillendi. Çevresindeki dünyayı merak eden çocuk, beş duyusunu kullanarak keşfetti, deneyimledi ve öğrendi. Sonra bir sonraki boyuta geçtik. Okullarda yıllarca ezber bilgileri içselleştirmeye çalıştık. Formüller, tarihler, tanımlar… Sadece bir sınava girip yüksek bir not alabilmek için saatlerce ezberleyip sınav süresinin ardından unuttuğumuz onca bilgiyi düşündükçe hayretler içerisinde kalıyoruz. Sizce, okulun tek amacı gerçekten bu bilgileri kısa süreli hafızamızda tutup sınav sonrasında yokluğa uğurlamak mı? Sınavdan yüksek not alan öğrenci bilgileri hafızasında iyi tutmuştur, düşük not alan öğrenci ise kısa süreli hafıza problemi mi yaşıyordur? İlkokul, ortaokul ya da lisede “öğrendiğiniz” bilgilerin ne kadarı hafızanızda yer almaktadır? Gelin, aslında Öğrenmeyi Öğrenmek Nedir bu konu üzerinde biraz kafa yoralım 🙂
Öğrenmeyi Öğrenmek Nasıl Olur ?
Öncelikle öğrenme eylemini ele alarak başlayalım. Aynı çocukken yaptığımız gibi öğrenebilmek için en büyük ihtiyacımız, bilgileri hafızamızda tutmak değil onlara dair bir şeyler deneyimlemektir. İnsan beyni kocaman bir kavram haritası içerisinde eski bilgilerin yanına yenilerini eklerken bağ kurmaktadır. Kurulan bu bağlar deneyim ve gözlem gibi yöntemlerle sağlamlaştırılabilir, yepyeni bağlar kurulabilir. Bazılarımız dinlerken, bazılarımız okurken, bazılarımız izlerken daha iyi öğreniriz. Bu noktada her birimizin deneyimsel öğrenmesinin biricik olduğunu söylemeden geçmek haksızlık olacaktır. Öte yandan bu biricik öğrenme şekillerinin karşısında tekdüze bir sistemle bilgiyi aktarmaya çalışan bir kaynak düşünelim. Sizce öğrenme bu şartlarda sağlıklı olarak gerçekleşebilir mi?
“ Bir şeyi öğrenmek için önce nasıl öğreneceğimizi öğrenmemiz gerekir. “
Okul öncesinde, ilk ve ortaokulda ve ardından lise sürecinde aldığımız eğitimler nasıl öğrenebileceğimizi keşfetmek üzere bize çeşitli öğrenme alanları sunan bir deneyim süreci olarak özetlenebilir. Nasıl öğrendiğini keşfeden bir çocuk için artık öğrenme eylemi sıkıcı, yorucu ya da zorlayıcı değil keyifli bir yolculuk olarak devam eder.
Teknolojinin Öğrenmeye Etkisi
Şu an içinde yaşadığımız, aşırı hızla değişen teknolojik çağda çocukların bilgiye erişmek için herhangi bir yol gösterici ya da aracıya ihtiyaç duymadıklarını tüm samimiyetimizle söyleyebiliriz. Tüm ansiklopedilerde yazandan, tüm bilim insanlarının bildiğinden, tüm öğretmenlerin öğretebileceğinden çok daha fazlasına tek bir tıkla erişmek mümkündür. Bu durumda kritik olan erişilecek bu bilginin niteliğidir. Bu noktada branş ayırmaksızın tüm alanların en büyük odağı “bilimsel okuryazarlık” dediğimiz kavramdır.
Bilimsel okuryazarlık, bir kişinin günlük deneyimlerle ilgili meraktan türetilen soruları sorabilmesi, bulması veya bunlara yanıtlar belirleyebilmesi anlamına gelir. Doğru bilgiye erişmek için nasıl öğreneceğini keşfederek öğrenen çocuk doğal olayları tanımlama, açıklama ve tahmin etme yeteneğine sahip demektir. Bir sonraki aşamada bu bilginin niteliğini değerlendirecek bir yetkinliğe erişmiş çocuğun edinemeyeceği beceri, geçemeyeceği sınav, aşamayacağı engel yoktur.
Bu noktada dikkat edilmesi gerekilen eğitimin temel amacı, okulun çocuğun hayatındaki rolü ve doğru bilgiye ulaşmanın yollarını keşfetmektir. Eğer tüm bu sorulara yanıt bulmaya çalışır ve kendinize bir yol haritası çıkarırsanız siz de öğrenmeyi öğrenmişsiniz demektir.
İlginizi Çekebilecek Kaynaklar:
- Armstrong, T. (2009). Multiple intelligences in the classroom. Ascd.
- BENZER, E. (2020). BİLİMSEL OKURYAZARLIK VE MEDYA OKURYAZARLIĞI ARASINDAKİ İLİŞKİ: FEN BİLGİSİ ÖĞRETMEN ADAYLARI ÖRNEĞİ. Araştırma ve Deneyim Dergisi, 5(1), 10-23.
- Lederman, N. G. (2013). Nature of science: Past, present, and future. In Handbook of research on science education (pp. 845-894). Routledge.
- Millar, R. (2007). Scientific literacy. In Communicating European Research 2005 (pp. 145-150). Springer, Dordrecht.
- Pinker, S. (2021). How the mind works (pp. 275-288). Princeton University Press.